Uzun yıllardır gerek eğitim sisteminin içinde gerek çeşitli kurumlarda ve firmalarda yürüttüğüm iş gücü eğitimi ve üretim planlama çalışmaları içinde bu günkü gibi kriz dönemlerine ilişkin söyleyecek bazı sözler biriktirmişim.
Kimi tecrübelere dayanarak ifade etmeye çalıştığım tespitleri okumak için biraz zaman, katkı ve yorumlarınız için ise biraz emek harcamanızı umuyorum.
Önce elime nereden geçtiğini şimdi hatırlamadığım bir alıntıyla başlamak istiyorum.
“…. Montaj hattında aracın kapısına bir düğme yerleştiriliyormuş. Bunu da bir matkap aracılığı ile yapıyorlarmış. Matkabın kaydığı anlar oluyormuş; kapının boyası zedeleniyormuş. Araç kalite kontrolden geçmiyor; araç tekrar üretim hattına geri gönderiliyor, zedeler onarılıyormuş. Arabadaki zedeler onarılıyormuş ama, fabrikanın verimlilik rakamı da zedeleniyormuş. Fakat sonunda bir işçi ‘Nasıl Yapılır”, “Ne Yapmalı”, “Nasıl Yapmalı” sorularına bir çözüm getirmiş. Teflon birhalka ile sorunu çözmüş. Artık araçlar bu düğmenin takılması sırasında zedelenmiyormuş.
Bu olayın geçtiği yer Amerika; Princeton, Indiana’daki Toyota fabrikası. Bu tür uygulamalar Toyota için normal. Buna kaizen, sürekli geliştirme diyorlar. Ancak The Wall Street Journal’in 13 Ekim sayısında anlatılan bu olayda daha değişik bir güzellik var. Fabrika da üretime ara vermiş durumda. Üretime ara vermiş ama, Toyota isçilerini evlerine yollamamış; isçilere kalite kontrolden, karar verme tekniklerine kadar eğitimler veriliyormuş. İsçiler de eğitimin yanında fabrikanın bakımıyla ilgileniyor ve mevcut problemlerin çözümü konusunda çalışıyorlarmış. İste bu sözü edilen çözüm de bu sırada ortaya çıkmış.
Amerika’da kriz var, satışlar, kârlar düşmüş, fabrikalarda üretime ara verilmiş. Ford, GM ve Chrysler LLC isçilerini eve yollamış. Ama sendika ile yapılan toplu is sözleşmesi gereği, çalışmasalar da isçilere ücretleri ödeniyormuş. Toyota rakiplerine göre farklı davranıyormuş.
Bir yorum
Neden kriz durumunda önce eğitim programları iptal edilir diye hep düşünmüşümdür. Nedenlerin en önemlisi, insan kaynağının niteliğine ve önemine inanmama meselesidir. Firmalar sürekli en iyi personele sahip olmayı ister, ancak personelinin en iyisi olabilmesi için ona yatırım yapmayı ihmal eder.
Bu tür şirketlerde yönetim eğitime, insana yatırıma, hatta insana inanmamaktadır. Eğitimi, lüks bir harcama olarak görmektedir. Mantık şöyledir: “Herkes yapıyordu. Bizim de paramız vardı, biz de yapıyorduk. Ama simdi durum farklı. Eğitim, olsa da olur, olmasa da. Biz esas isimize bakalım(!)”