2019-04-22_10-57-44

 

Bir insan günlük yaşantısı içinde ortalama 70 seçim yapıyor. 70 seçim 70 karar demek. Seçimlerimiz hayatımızın yönü hakkında önemli dönemeçler olurken, pek çok defa “keşke”li sonuçlarla karşılaştığımız kararlar veriyoruz. Daha önceki seçimlerimizi değiştirmek istediğimiz anlar hiç de az değil hayatımızda.
Şimdi size bir soru sormak istiyorum. Acaba şimdi doğru olduğunu düşündüğümüz kararları, daha önce niye alamıyoruz. Ya da daha önce aldığımız kararların, şimdiki bizi memnun etme düzeyini niye artıramıyoruz.
Karar verirken genellikle önümüzde seçenekler oluyor. Ve bunlar arasından iyi olacağını düşündüğümüzü seçiyoruz. Aldığınız kararların doğruluğunu artırmanın bir yolu olsaydı denemek ister miydiniz? Belki de vardır.
Sizi daha çok memnun edecek seçimler yapmanızı destekleyecek yollardan ilki daha az seçeneğe sahip olmak. Evet, doğru okuyorsunuz. Az seçenek iyidir diyorum.
Bir süper markete gittiğinizde raflar dolusu çeşitte ürün olmasına rağmen genellikle aynı ürünleri seçiyorsunuz. Seçiminizi değiştirmeniz için özel bir şeyler olması gerekiyor. Ve bu da pek sık olmuyor. Hayatımızı karmaşıklaştıran ve istikrarsızlaştıran şey çok fazla seçenek olması aslında.
Fazla seçeneğin iyi olmadığı konusunda yapılmış saha deneylerinden birini sizlerle paylaşmak istiyorum. Reçel Deneyi diyelim buna. Sheena Iyengar ve Mark Lepper tarafından hazırlanan bir deneyden bahsediyorum. Deney bir süpermarkette iki farklı tadım standı kurulmasıyla başlıyor. Standların birinde 6, diğerinde ise 24 farklı reçel tadımı yaptırılıyor. Müşteriler istediği kadar reçel tadımı yapmakta özgürler. Deneyde gözlemlenen iki durum var.
Birincisi hangi standta daha fazla vakit geçiriliyor,
İkincisi ise satın alma davranışı hangisinde daha yüksek.

İlk gözlemin sonucu seçeneğin fazla olduğu standa müşterilerin daha çok ilgi gösterdiği ve oyalandığının tespit edilmesi oldu. Hem daha fazla vakit geçiriyorlar, hem de daha fazla sayıda tadım yapıyorlar. Bu standın önünden geçen her 10 müşterinin 6’sı durup reçel denerken daha az reçelin bulunduğu standın önünden geçen 10 müşteriden sadece 4’ü durup reçel deniyor. Özetle geniş tercih yelpazesi daha çok insana çekici geliyor. Zaten doğal olan da bu diyorsunuz değil mi? Evet neoklasik (liberal) iktisat da böyle söyleyerek buraya kadar haklı çıkıyor. Bu görüşün devam eden yaklaşımına göre, bu durumun doğrudan doğruya satın almaya yol açması gerekiyor. İşte gözlemin ikinci kısım da buna cevap niteliğinde zaten.
İkinci gözlem aşamasında ise işler sanılanın aksine tam tersi sonuçlar doğuruyor. Şöyle ki; 24 reçel alternatifi olan standta müşterilerin yalnızca yüzde 3’ü reçel satın alırken, 6 reçel alternatifi olan stantta bu oran yüzde 30’u oluyor. Yani, çok seçenek müşterilere daha çekici gelse de iş tercih yapmaya geldiğinde daha az seçenek daha etkili oluyor.
Bu gibi durumlar psikolojide ‘Aşırı Seçenek Yüklemesi’ olarak tanımlanıyor. İnsanlar seçenek karmaşası ile karşı karşıya kaldıklarında seçim yapmamayı tercih ediyorlar. Bu durum karar vermemiz gereken konularda sadeleşmeye gitmemiş gerektiğini söylüyor bize. Ayrıca, birine seçim yaptırmak istediğimizde de aynı şeyi yapmamış gerektiğini. Nacizane tavsiyem ise; ister özel hayatınızda, ister iş hayatınızda karar verirken odaklanabileceğiniz seçeneğe kadar sadeleşin.

Karar verirken sadelik iyidir.